Kategori: Yazılar

  • Yeni Şafak yazarı Aydın Ünal’a yanıt: Basın ve düşünce hürdür, Anayasa ne kadar derse

    Yeni Şafak yazarı Aydın Ünal, Anayasa’nın başlangıç kısmındaki “ölümsüz önder” ifadesi için “Masal mı yazdınız, Anayasa mı?” değerlendirmesinde bulunmuş.

    “Esas önemli olan, Anayasa’nın özgürlükçü ve kucaklayıcı bir ruha sahip olması. Türkiye’yi rahatlatacak, özgürleştirecek ve ekonomisini daha da büyütecek bir Anayasa metni için geç bile kalındı” diye de eklemiş.

    Aydın Ünal’ın yazısını okumak isteyen tıklasın…

    ***

    Aydın Ünal’ın, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk için söylediklerinin değerlendirmesine girmiyorum. Okuyuculara bırakıyorum.

    Çünkü; yazacağım tek bir cümle ne o tarafı ne bu tarafı memnun edecek.

    Ama bu konuyu açması iyi oldu.

    Böylece yeni Anayasa yapılacaksa Aydın Ünal’ın da yararlandığı düşünce ve kanaat hürriyeti ile basın hürriyeti konusunda Anayasa’nın ne demek istediğini düşünmesinde fayda var.

    ***

    Anayasa’nın 26. Maddesi, düşünce ve kanaat hürriyetini düzenler. Düzenlemede herkesin, düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olduğu yazar. Lütuf etmiş yazanlar. İkinci fıkrasında da lütufu artırmışlar ve her ne sebep ve amaçla olursan olsun kimsenin, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağı, düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamayacağı ve suçlanamayacağı yazılmış. Bu hürriyetin, resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsadığı da yazılmış.

    Benim için önemli olan bundan sonrası.

    Bak Aydın Ünal. İyi oku.

    Bu kadar hürriyeti lütuf edip gazetecilere verenler, sonra demiş ki, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanması engel değildir.

    Yeter mi, yetmez.

    Altına, gazetecilere lütuf edip düşünce ve kanaat özgürlüğü hürriyetini verenler demişler ki, bu hürriyetiniz milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlandırılabilir.

    Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

    ***

    Bak Aydın Ünal iyi oku.

    Anayasa’nın 28. Maddesi basın hürriyetini düzenler.

    12 Eylül 1980 Anayasası’nı yazanlar demişler ki, devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır. Ama bu tedbir kimin için alınmış ki? Hemen altına yazmışlar, Basın hürriyetinin sınırlanmasında 26. Madde hükümleri uygulanır.

    Yetmemiş. Şunları da yazmışlar:

    Devletin iç ve dış güvenliğini, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden veya suç işlemeye ya da ayaklanma veya isyana teşvik eder nitelikte olan veya Devlete ait gizli bilgilere ilişkin bulunan her türlü haber veya yazıyı, yazanlar veya bastıranlar veya aynı amaçla, basanlar, başkasına verenler, bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca sorumlu olurlar. Tedbir yolu ile dağıtım hâkim kararıyla; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin emriyle önlenebilir. Dağıtımı önleyen yetkili merci, bu kararını en geç yirmidört saat içinde yetkili hâkime bildirir. Yetkili hâkim bu kararı en geç kırksekiz saat içinde onaylamazsa, dağıtımı önleme kararı hükümsüz sayılır.

    Yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için, kanunla belirtilecek sınırlar içinde, hâkim tarafından verilen kararlar saklı kalmak üzere, olaylar hakkında yayım yasağı konamaz.

    Süreli veya süresiz yayınlar, kanunun gösterdiği suçların soruşturma veya kovuşturmasına geçilmiş olması hallerinde hâkim kararıyla; Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, millî güvenliğin, kamu düzeninin, genel ahlâkın korunması ve suçların önlenmesi bakımından gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin emriyle toplatılabilir. Toplatma kararı veren yetkili merci, bu kararını en geç yirmidört saat içinde yetkili hâkime bildirir; hâkim bu kararı en geç kırksekiz saat içinde onaylamazsa, toplatma kararı hükümsüz sayılır.

    Süreli veya süresiz yayınların suç soruşturma veya kovuşturması sebebiyle zapt ve müsaderesinde genel hükümler uygulanır.

    Türkiye’de yayımlanan süreli yayınlar, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Cumhuriyetin temel ilkelerine, millî güvenliğe ve genel ahlâka aykırı yayımlardan mahkûm olma halinde, mahkeme kararıyla geçici olarak kapatılabilir. Kapatılan süreli yayının açıkça devamı niteliğini taşıyan her türlü yayın yasaktır; bunlar hâkim kararıyla toplatılır.

    ***

    Bak Aydın Ünal. İyi oku.

    Bu ülkede bir tweet atıyorsun. Tık gözaltına alınıp tık cezaevine giriyorsun.

    Bu ülkede bir tweet atıyorsun. Tık hesabın erişime kapatılıyor.

    Bu ülkede bir haber yazıyorsun. Tık gözaltına alınıp tık cezaevine giriyorsun.

    Bu ülkede bir televizyon programı yapıyorsun. Tık gözaltına alınıp tık cezaevine giriyorsun.

    Bu ülkede siyasileri televizyon programına konuk ediyorsun. Tık dünya kadar idari para cezası yiyorsun, tık bir hafta ekran karartıyorsun.

    Aydın Ünal. Sen bırak “ölümsüz önder” ifadesiyle ideolojik sorgulama yapmayı.

    Başarabiliyorsun yeni anayasada sana da lütuf ederek verilen düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti ile basın hürriyeti maddelerindeki yasaklayıcı hükümleri değiştir.

    Yapabilirsen bütün kalbimle senin yanındayım.

    Hodri meydan.

  • Survivor’da Poyraz’ı eleten itiraf

    Survivor’ın bu akşamki elenen ismi Poyraz oldu.

    Poyraz, çubuk atışında Volkan ile oynadı.

    Volkan, Poyraz’ı yenerek eledi.

    Elemenin ardından Volkan’la Poyraz’ın eleme öncesinde konuştukları anlaşıldı.

    Volkan, Poyraz’a, oyundan önce, çocuklarını özlediğini, oyuna asılmayacağını söylemiş.

    Poyraz, Volkan’a yenilmiş de olsa, Volkan’ın oyuna asılmayacağım, çocuklarımı özledim demesi, oyunu sana vereceğim demesidir.

    Poyraz da Volkan’ın bu sözlerine güvenmiş.

    Poyraz zaten en büyük hatasını kendi söyledi: Bu hayatta kimseye güvenmeyeceksin. Ben herkesi kendim gibi zannediyorum.

    Evet. Çoğumuz Poyraz gibiyiz. Herkesi kendimiz gibi görüyoruz.

    Survivor bir şov programı da olsa hayatlar ve yaşananlar gerçek.

    Poyraz gibi herkesi kendi olarak gören insanlar bu hayatta hep kaybediyor.

    Kaybeden hep bizler hep Poyraz gibiler oluyor.

    Olsun.

    Bu hayatta herkes kendi yolundan gider.

    Poyraz da kendi yolunu seçti.

    Hangi yolu?

    “Arkadaş” bildiği “Volkan”a güvenmek.

  • Anne seni seviyorum

    Bolu Grand Kartalkaya oteldeki kasıtlı faciada çocukları Nehir ve Doruk’u kaybeden Duygu Can, oğlunun kendisine en son gönderdiği, “Anne seni seviyorum” ses kaydını TBMM’de dinletti.

    Anne Duygu Can otel önünde ağlarken, Vali ise kendisine “burada ağlama” demiş.

  • “Soğuk Hastane Deneyimlerine Son Vermek İçin”

    “Soğuk Hastane Deneyimlerine Son Vermek İçin”

    Gazi Hastanesi’nden bir gün. Önce kan mı, idrar mı?

    Öncelikle merhaba.

    Gulliaume Pitron kimdir?

    1980 doğumlu, ödüllü bir Fransız gazeteci ve Fransa’nın önde gelen televizyon kanalları için belgesel yapımcısıdır.

    Çalışmaları emtia ve emtia kullanımıyla ilgili ekonomik, siyasi ve çevresel konulara odaklanmaktadır.

    İlk kitabı Nadir Metaller Savaşı Fransa’da 80.000 adet satmış ve on dile çevrilmiştir.

    Türkiye İş Bankası yayınlarından çıkan “Dijital Cehennem Bir Like’ın Ucuna Yolculuk” isimli kitabın arka kapağındaki bilgiler herhalde en doğru olanıdır.

    Pitron, günümüz dünyasında maddenin, sanala, yani internete indiğini söylüyor.

    Herşey dijitale çevriliyor.

    Elimizdeki telefonlarla, kullandığımız bilgisayarlarla…

    Dünya dijital bir cehennem.

    Peki bu cehennemde hiç mi cennet yok…

    Var tabi ki.

    Burada zaman zaman günlük yaşantımızdan kesitleri, karşılaştığımız ilginç deneyimleri ve dikkate değer küçük detayları paylaşacağız.

    Bazen güldüren, bazen düşündüren, bazen de hayat kurtaran bilgilerle karşınızda olacağız.

    Bu da ilk yazımız — biraz hastane koridorlarından, biraz da sistemin içinden…


    Gazi Üniversitesi Hastanesi’nden Bir Gün

    Bayram sonrası bir Gazi Üniversitesi Hastanesi sabahı…
    Koridorlar dolu, adım atacak yer yok. Kalabalıkla birlikte gelen stres, sabır ve bekleyiş.

    İşte böyle bir günde öğrendiğimiz ve sizinle paylaşmak istediğimiz önemli bir detay var:


    Önce Kan Tahlili!

    Eğer kan ve idrar tahlili istendiyse, dikkat:
    İlk olarak mutlaka kan verin.

    Nasıl mı?

    1. Doktorunuzdan aldığınız barkodlu kâğıtla hastanenin -1. katındaki Kan Merkezi’ne inin.
    2. Oradan kan tüplerinizi ve sıra numaranızı alın.
    3. Kan verdikten sonra idrar tahlili sırasına geçin.

    Çünkü sistemde, kan vermeden idrar tahlili aşamasına geçerseniz, işlemleriniz beklemeye alınır. Yani boşuna zaman kaybedersiniz.


    Bu küçük bilgi, hastane içinde zaman kazanmanıza ve işlemleri daha hızlı halletmenize yardımcı olabilir.

    Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere!
    Hastane süreçleriyle ilgili deneyimlerinizi veya önerilerinizi bizimle paylaşmak isterseniz, yorumlara bekliyoruz.


  • “İstanbul’da Bir Gün: Her Adımda Özgürlüğün Eksikliği”

    Hiç günü birliğine İstanbul‘a gittiniz mi?

    Eminim aranızda gidenler vardır.

    Zaten bu yazı da gitmeyenler için.


    İstanbul’a gitmek için Yüksek Hızlı Tren bileti alın.

    Alın derken asgari ücretle çalışan milyonlar olduğunu biliyorum.

    Ben de onlardan biriyim. Bunu olumsuz anlamda yazmıyorum. Mesleğimi ve işimi seviyorum ben. Çalışma arkadaşlarımı da.

    Ben sadece hayat tecrübesi yazıyorum. Kimseyi kötülemiyorum.

    Neyse… Belki bir gün asgari ücret konusuna da girerim.


    İstanbul’a tren bileti ekonomi sınıfı 780 Türk lirası, Business isterseniz fiyatı 1.170 Türk lirası.

    İster ekonomik, ister business fark etmez. Neticede business’ta oturanla aynı yerde ineceksiniz. Dert etmeyin onun için.

    İstanbul treni Saraçhane’ye gidiyor, benim işim Tuzla’da olduğu için Pendik’te indim. Aslında Pendik Tuzla’dan sonra ancak Tuzla’da inemiyorsunuz.

    Siz Saraçhane’ye kadar devam ederek, Marmaray’la isterseniz Avrupa’ya da geçebilirsiniz.

    İndiğiniz yerde bir İstanbul kartı almanız gerekiyor. Kartın fiyatı 170 lira. Ancak tek sefer Marmaray’ı kullanabilmek için 200 liranız olması gerek.

    Pendik’ten Tuzla’ya gitmek için Marmaray’a binin. Tahmini üç, dört durak sonra İçmeler var. İnin ve dolmuşla istediğiniz yere gidebilirsiniz.


    İstanbul gerçekten çok büyük bir il.

    Sadece bir kaç saat içinde gördüğüm şu:

    İnsanımız mutsuz.

    Kimse gülmüyor.

    Günlük yaşantımızdaki sıkıntılar yüzlerde.

    Kendimi İstanbul değil, Çin‘de hissettim. Metroda onlarca insan. Kimi telefona bakıyor, kimi uyuyor. Kimi ders çalışıyor. Kimi kitap okuyor.

    Ama kimse gülmüyor. Yüzler asık.


    Neden diye sordum kendi kendime.

    İstanbul’dan Ankara’ya dönüşte de durum farklı değildi. Bir avukatla yan yana oturdum. Yaklaşık 4 saatlik yolculuk sırasında elinde bilgisayar. Sürekli çalıştı. Telefonla konuştu. Seyahatta bile çalışmak zorundaydı. Unuttuğu tek şey, trende yalnızca kendisinin olmadığı. Yüksek sesle konuşunca öndeki sıralardan bir hanımefendi uyardı: Bu kadar da özgürlük olmaz…

    Peki özgür müydük acaba?

    Hiç zannetmiyorum.

    Hiçbirimiz özgür değiliz.

    Ne yazabiliyoruz, ne konuşabiliyoruz, ne düşündüğümüzü söyleyebiliyoruz, ne de ne ne ne…

    Ne zaman özgür oluruz?